top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafınuray çalışkan

Afrika'da bir ülke Gana...

27 Haziran 2022

Bu sabah Gana’da 10. günüm. Eve dönüş yolculuğum çok yakında. Ama aklımın ve kalbimin uzun bir süre daha burada kalacağına eminim.

Şu an, sabahın çok erken saatlerinde bu yazıyı yazarken, ağarmamış karanlığın derinliklerinden gelen bülbül, kanarya ve saka sesi beni mest ediyor. Gülümsüyorum. Yatağımın başucundaki açık camdan duyduğum tatlı misk kokusu ve doğanın huzurlu melodisi, Afrika’ya olan hasretimi kamçılayacak.

Gelirken hissettiğim heyecanlı merak, yavaş yavaş hüzün ve özleme evriliyor. Çünkü Burada tanıdığım ve dokunduğum onca çocuk, onca yüz, onca hayat hikayesi kimi zaman beni büyülüyor, kimi zaman yüreğimi dağlayıp geçiyor.

Geldiğim ilk günden itibaren karşılaştığım tüm çocuklara hayranım ve onları sevgiyle kucaklıyorum. İlk sarılışım, Tema/Kpone semt pazarında oluyor. Minicik iki kız çocuğunu, boyundan büyük sırt çantaları ile evlerine dönmeye çalışırken yakalıyorum.

Gösterdikleri cesaret ve azim karşısında şaşırıyorum. Onlarla biraz konuşmaya çalışıp sonra da ellerinden tutup gidecekleri yere kadar eşlik ediyorum. Kalbim, yüreklerinde taşıdıkları yüklerini hafifletmek arzusu ile yanıp dursa da sadece birkaç dakika eşlik etmekten başka bir şey yapamıyorum. Şefkatle artlarından bakıp sebze meyve satan annelerine kavuşmalarını izliyorum.

Biraz ilerleyince de 5 çocuğu olan anneyle sohbet ediyoruz. Hatta sattığı ürünlerden de alıyorum. Bu ülkede mutlu olup olmadığını soruyorum. Olmak zorunda olduğunu söylüyor. Burada doğduğu için buranın şartlarını kabul etmek durumunda olduğunu da ekliyor. Derken konu yine çocuklara gelince, onlarla gurur duyduğu her halinden belli olan çalışkan kadının evlatlarını kucaklıyorum bu sefer. Yabancı, beyaz bir kadını görmek onları ürkütse de uzun sürmüyor kaynaşmamız. Mutlu ayrılıyorum yanlarından.

Bu mutluluğumu ise ertesi gün Aburi’ye giderken yol kenarında gördüğüm öğrenciler pekiştiriyor. Arabanın camını açmamla el sallamaları ve gülümsemeleri bir oluyor. Heyecanla arabadan inip yanlarına vardığımda ise etrafımda toplanıp sarılmaları, beni kucaklamaya çalışmaları ömrümce unutamayacağım bir sevgi seli oluyor; hatırladıkça gözlerimin dolduğu.

Sonraki gün ise daha Türkiye’den bildiğim bir yetimhaneye düşüyor yolum. Adının ve yolunun pek duyulmasını istemeyen gönüllü yardımseverlerin endişesini anlayabiliyorum. Çocuklar, bazı kötü hayat şartlarından kurtarılırken kaçırılırcasına çekip alınmış, altın madenlerindeki işçilik günlerinden. Sıcak yemek ve yatak temin edilirken eğitim için de destek veriliyor. Ben de elimde ilaç desteği ile kapılarını çaldığım gün tam da böyle bir eğitim- öğretim gününe denk geliyorum.

Bahçede biraz konuşup geliş amacımı da anlattıktan sonra kendi çabalarımla getirebildiğim minik hediyeleri veriyorum. Sonra da ilaçların kullanım amacını tarif edip bir kağıda not düşerken gönüllü hekimlik yapıyorum aslında. Belki de mesleğimi icra ettiğim en faydalı ve huzurlu an oluyor diyebilirim. Bir nebze işe yarıyor olmanın verdiği o tatmin duygusunu tarif edemem. En son buna benzer hissi, geçen yaz bir köy okuluna kütüphane açtığımda yaşamıştım. Göğüs kafesini dolduran huzur ve mutluluk, muazzam!

Bundan 2 gün sonra Accra’nın Tema bölgesindeki kenar mahallelerine günlük yumurta aramaya gittiğimizde ise dışarıda ateş yakıp bu sıcakta yemek pişirmeye çalışan bir annenin çocukları oluyor arkadaşlarım. Yine paketlediğim bir iki hediyeden sonra biliyorum ki yetersiz ve az ama her daim mutlu olan bu kıtanın çocuklarının biraz daha gülümsediğini görmek yaşadığımı hissettiriyor.

Evvelsi gün de barakalarda yaşayan Ganalı insanları ziyaret ediyorum. Nasıl yaşıyorlar, nerede uyuyup nerede yemek yiyorlar, nasıl bir hayat sürüyorlar? Merak ediyorum.

Yine biraz sohbet ettikten sonra evlerinin içini görmeme izin veriyorlar. Mutfaklarını ve yaşam alanlarını görmek kanımı donduruyor. Tam olarak yatağın bile olmadığı bu dört duvara ev demek, çok zor. Yerde uyumak nasıl bir işkence? Hele ki yağmur yağdığında… Düşünemiyorum, aklım almıyor! Evim ve konforum beliriyor bir an gözümün önünde. Rahat yatağım, tertemiz mutfağım…

Ben bu duygularla ezilirken onlar gayet neşeli ve güler yüzlü bir şekilde, video çekmeme aldırmadan bebeklerini emziriyorlar. Bunun da normal olduğunu sonradan öğreniyorum. Bu sefalete rağmen memenin, cinsel bir obje değil de normal bir organ olarak görüldüğü bu ülke, bizim, lükse rağmen bir türlü ilerleyemediğimiz bir adım öteye geçmiş durumda düşünce olarak. Ayrılırken, hep yaptığım gibi tüm çocukları etrafıma toplayıp hatta minik bir tanesini de kucağıma alıp bir veda fotoğrafı alıyoruz hep birlikte!

Son anda ettiğimiz sohbetten kalanlar ise buradaki insanların bir mesleklerinin olduğu ama işsizlik yaşadıkları, yönetimin onların sefaletinden habersiz olduğu ve kendi lükslerinden başlarını kaldırıp bu halkın durumunu görmediği gibi bir şeyler oluyor.

Çocukların bana gösterdiği ilgi ve sevgiden mutlu ama onların yaşadığı hayattan dolayı kalbim yaralı uyuyorum o gece. Sabah uyandığımda her şeye rağmen gülümsemeleri çıkmıyor aklımdan. Ve düşünüyorum da o kadar aykırı hayatlar yaşanıyor ki buradaaaa…

Gelelim madalyonun öteki yüzüne…

Geldiğimin 3. günü, yola çıkmadan önce son anda öğrendiğim isimlerle tanışıyorum. Hem doğduğum topraklardan hem de doyduğum ve yaşadığım şehirden hemşerim olan Gökçe ve eşi Halil ile buluşuyoruz. Halil’in çok eskilerden beri bu ülkede olduğunu ve varlıklı, güçlü bir ortağının olduğunu öğreniyorum; Robert. Kendisi ile tanışma fırsatı bulup hep birlikte yemek yedikten sonra sayelerinde şu meşhur cenaze töreni ve altın madenlerine erişim sağlayabiliyorum.

Yılbaşında ölen anneannesi için uygun cenaze programını hazırlamak ve cumhurbaşkanının boş ajandasına denk gelmek için 5-6 ay morgda bekletilen mefta, Robert için sıradan bir durum olabilir ama benim ağzım açık kalıyor. Ancak buradaki insanların kültüründe cenaze yani son yolculuk, düğün dernekten çok daha özel ve önemli. Görkemli ve eğlenceli bir seremoni olmasına özen gösteriliyor.

Uğurlanan kişi tören esnasında mutlu olsun ve gittiği yerde mutlu karşılansın isteniyor. Temel felsefe bu! Yaşadı, gördü ve mutlu bir son yolculuğu olsun! Herkesin tek tek marifetlerini sergilediği geçiş kutlamasında yakınlık ve itibar derecesine göre misafirler cenazeyi selamlıyor. Bundan sonra da uğurlama gerçekleşiyor.

Tabi bir de işin bir gece önceki eğlencesi var. Neredeyse saray diyebileceğim 37 odalı evinde tüm davetliler için yemek ve içecek ikramı eşliğinde, müzikli ve danslı bir kutlama yapılmış olduğunu da belirtmeliyim.

Bu arada yine kişilerin cenazeleri de varlıkları ile doğru orantılı olduğunu ve daha düşkün insanların daha sessiz uğurlandığını vurgularsam yanlış olmaz. Dünya malının ölene kadar peşimizi bırakmadığı gerçeği bir kez daha ortaya çıkmış oluyor böylece.

Peki nerden geliyor bu değirmenin suyu? Yani her detayı ince ince düşünülüp, hazırlığı 5-6 ay süren bir cenaze törenine kim ev sahipliği yapabilir ki? Tabağından, çatalına, ölen kişinin fotoğrafının bastırıldığı tek örnek tişört ve bayraklara kadar… Cumhurbaşkanı katılımı nedir peki?

Sanırım cevap, bundan sonra anlatacağım ayrıntıda gizli. Robert yani Halil’in iş ortağı ve görkemli cenazenin sahibi oluşunun yanı sıra birçok altın madenine de ev sahipliği yapıyor.

Çıkarılan altının kalitesi ve miktarı, onun etrafındaki herkese yetiyor.

Birçok sektörde ve iş kolunda da ortaklık sürdüren bu iş adamının bir de Alışveriş Merkezinin olduğunu öğrendiğimde, şaşırmıyorum elbette. Düzenli bir tesis olmayışı, ilkel yöntemlerle çıkarılan madenin bir de üstün koruma gerektirmesi, burada illegal bir şeyler mi var sorusunu akla getirse de soramıyorum.

Aslında kabile ve krallıkların devam ettiğini ve güvenliğin biraz da bu yüzden sıkı tutulduğunu üstelik altın araması yapılan toprakların önce satın alındığını da öğrenince biraz ferahlıyorum açıkçası. Haftada sadece iki gün altın yıkamanın olduğu günlerde ortaya çıkan o değerli maden, gözleri kamaştıran parlaklıkta.

Yine kafamda deli sorular dolanıyor elbette. Nerde o barakada yaşayan düşkün, fakir insanlar, nerede altın madeni olan 37 odalı evde hayat süren varlıklı, zengin kişiler? İki ayrı uç! Birbirinden habersiz iki farklı yaşam…

Gana’da beni hayrete düşüren bir başka olay ise Uzak Doğu’yu da Güney Amerika’yı andıran tropikal iklim özelliği. Accra’dan biraz kuzeye ve doğuya doğru sürdüğümüzde yol kenarındaki ağaçlar da manzara da bir anda değişiyor. Kırmızı toprak yol kendini asfalta bırakırken, etrafta koyulaşan ve çoğalan yeşil rengi görmek açıkçası beni çok mutlu ediyor.

Hele Aburi Botanik Bahçesine girdiğimde bu şaşkınlık ve mutluluğum daha da artıyor.

Tek sıra dizilmiş, uzun uzun palmiye ağaçları çok hoş ama onun yanı sıra adını bile bilmediğim envai çeşit ağaç ve bitkiyi bir arada görmek, açıkçası hiç de beklediğim bir durum değil.

Uçak kalıntısı ve kafelerle zenginleştirilmiş bahçede dolaşırken, her an dökülecekmiş gibi görünen dert yüklü kara bulutlar nihayet arabamıza binip birkaç dakikalık mesafede olan Hillburi’ye ulaştığımızda bırakıyor kendini.

Geldiğimden beri etrafımdaki herkesin korkunç bir kabustan bahseder gibi titrek sesle ve endişeyle bahsettiği o yağmura ilk kez tanık oluyorum böylece. Gerçi yağmur kelimesi zira pek hafif kalır. Gürül gürül bir şelale akıyordu sanki her koldan.

Birkaç saniyede sular seller kaplıyor dört bir yanımızı. Neyse ki tek tesellim uzun sürmeyişi bu korku filminin.

Gökyüzünün hüznü dağılıp nemli gözlerle bana bakan o yemyeşil güzelliği görünce büyülenmemek elde değil. Bir an kendimi Afrika ve Gana’da değil de Kamboçya, Tayland ya da Kolombiya’da sanıyorum. Tek manzara ile üç kıta.

Eyy sırlarla dolu esrarengiz Afrika, bana dört mevsim, beş duyu yaşattığın olağanüstü deneyimlerim için sana sonsuz minnettarım! Dokunduğum her insan, dinlediğim her hikâye, gördüğüm her güzellik bambaşka bir dünyaya ait! Belki de ben farklı bir gezegene aitim de sen tam da bu dünyanın merkezisin!

İşte Gana Üniversitesine bağlı Legon Botanik Bahçesinde dolaşırken tam da bu duygular içerisindeyim. Altımdaki yeşil nehirde timsahların olduğundan bihaber gülümsüyorum o asma köprü üzerinde.

Geniş bir yeşil alana sahip botanik parkta survivor oyun merkezi de bulunsa ben yine aynı heyecanla bir başka tahta köprüde alıyorum soluğu.

Ama hepsinden enteresan olansa suyun içinden aniden fırlayıp ördek büyüklüğünde bir kuşu yakalayıp hızlıca midesine indiren timsahı gördükten sonra da hala garip bir cesaretle o nehirde salınan kano üzerinde oturmaya devam etmek…

Tüm bu yaşadıklarım bile hayranlık ve bağımlılık için fazlasıyla kâfi iken bir de ne göreyim? O incecik ve parlak kumsallar, bembeyaz köpüklü dalgalar, o sonsuz maviyi vaat eden okyanus ve yine cenneti andıran palmiye ağaçları… İzlemeye, yürümeye, ıslanmaya, oynaşmaya doyamadığım enfes sahiller…

Bu sahillere kurulmuş çeşit çeşit beachler…

İlkinde beğenip ikinci kez gittiğim Labadi Beach’te eğlencenin sınırı yok. Dans eden gençleri izlemek mi istersin?

Yoksa, güneşlenip denize girmek mi? Ata binmekten mi keyif alırsın?

Yoksa yöresel hediyelik eşya satıcıları ile kıyasıya pazarlık yapıp başka yerde bulamayacağın ürünü mümkün olduğunca uyguna almak mı? Farklı ülkelerden gelen yabancılarla ortak paydada buluşup sohbet etmektir belki sevdiğin? Neyse artık senin favorin, kesinlikle sıkılmayacağındır bildiğim!

Sandbox Beach’in tarzı bir başka! Sanki biraz daha cool biraz daha havalı.

Güneşlenmek ve denize girmek yok ama müzik ve içkiler bir harika. Seyirlik olan havuzsa tam bir muamma. Hindistan’ı andıran bu mekânda, çektirmeliyim bir hatıra!

Gelelim gece hayatına! Eğlenmeyi, gülmeyi ve dans etmeyi bu kadar seven bir halkın gecesi de müthiş oluyor elbette. Gerek gece kulüpleri ile gerekse casinoları yani kumarhaneleri diğer adıyla batakhaneleri gösterişli ve mükemmel olmasa da çok keyifli ve eğlenceli olduğunu itiraf etmeliyim.

İşte aynı bakış açısı ve hayattan keyif alma şeklinden ötürü olsa gerek; pazar günleri yapılan ayinler, benzer tonda şarkılı, danslı ve söyleşili geçiyor. Huzur ve mutluluk dolu melodiler çalınırken, müziğin ritmine kendini kaptıran inananlar, yüzlerinde kocaman bir tebessümle ayağa kalkıp ufak ufak salınıyor.

Anlamadığım şu ki bu kadar zor şartlarda yaşayıp, 50 dolarlık asgari ücrete tabi olup, aylık 100 dolarlık su deposunu dolduramayan, elektriğe ulaşamayan, ithal ürünlerin ve doğal kaynakların bu kadar pahalı olduğu bu ülkede, yeri geldiğinde yol kenarında birikmiş çamurlu yağmur suyunda temizlenip en güzel elbiselerini giyerek gelen bu insanlar neden bu kadar mutlu? Neden bu kadar hayata teslim olmuş ve yüzünde her daim hazırolda bekleyen bir gülümseme var? Beklentileri neler? Ya hayalleri?

Ah be zıtlıklar ülkesi Afrika ve onun bir parçası Gana, nasıl mistik, nasıl enteresan, bağımlılık yapan bir toprak parçasısın böyle! Bakış açım zenginleşiyor, hayallerim renkleniyor sayende! Kaygım azalıyor, şükrüm artıyor! Zihnim ise seni bir bir gözden geçiriyor! Aklımda kalanları özetliyor!

1-) Okullar ve yetimhaneler

2-) Cenaze törenleri

3-) Altın madenleri

4-) Tropikal iklim (Aburi, Hillburi ve Legon Botanik Bahçesi)

5-) Sahiller ve beachler (Labadi, Sandbox Beach)

6-) Gece Kulüpleri

7-) Kumarhaneler

8-) Pazar ayinleri

Peki ya o caanım gül yüzlü çocuklar!

Afrika’ya geliş sebebim kuzular!

En çok sizleri görmek içindi heyecanım…

Beni şefkat ve neşeyle karşılayıp kucakladınız!

Kalbime sevgi tohumları bıraktınız…

Ben nasıl unuturum sizleri?

O mutlu gülen yüzleri?

Sıcacık bakışları?

Samimi sarılışları?

Adımı haykırışları?

Boğazımda bir düğüm…

Yüreğimin bir parçası burada kalıyor, bir parçası da sizleri taşıyor!

Macera ve heyecan dolu yeni bir rotada buluşmak dileğiyle… Sevgilerimle…

Not: Gana'ya gittikten 6 ay sonra, o ülkeyi birlikte gezip keşfetmek için beni davet eden güzel arkadaşım Duygu, tam 1 yıldır icabetimi bekliyor. Birlikte yaşadığımız bu heyecanlı bekleyişin sonunda sorunsuz bir uçuş, mükemmel bir misafirperverlik ve harika önerileri için kendisine çok teşekkür ederim!








710 görüntüleme6 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

6 comentários


bilsec
05 de jul. de 2022

Mutlulukla yazılmış, tamamı da geçen çok güzel bir anlatım Nuray Hanım. 😍

Curtir
dr.nuraycaliskan
dr.nuraycaliskan
06 de jul. de 2022
Respondendo a

Çok teşekkür ederim ☺️

Curtir

cemalustun1959
cemalustun1959
05 de jul. de 2022

Afrika,nın bizler içinde gizemli bir bölgesine gerçekleştirmiş olduğunuz seyahatteki seçici gözlemlerinizi, yaşadığınız anılarınızı, heyecanlarınızı bizleride dahil ederek aynı duyguları yaşattığınız için sonsuz teşekkürler, elinize, gönlünüze sağlık 🙏👏👏👏

Curtir
dr.nuraycaliskan
dr.nuraycaliskan
05 de jul. de 2022
Respondendo a

Çok teşekkür ederim ☺️ Böyke hissettirmek ne mutlu 😊

Curtir

muberra.dikici.md
04 de jul. de 2022

Özelikle cenaze töreni kısmını ağzım açık okudum. Ne kadar farklı bir kültür bizden. Tüm bunları yerinde görme, yaşama şansı bulduğunuz için size imrenmedim dersem yalan olur. Daha nice keyifli keşifleriniz

Curtir
dr.nuraycaliskan
dr.nuraycaliskan
05 de jul. de 2022
Respondendo a

Farklı ülkeleri, farklı kültürleri gördükçe yeryüzünde kalpladığımız alanın küçüklüğünü daha iyi hissedip var olan minicik zamanın kıymetini biliyorum. Çok teşekkür ederim ☺️ Darısı başınıza diyorum…

Curtir
bottom of page