top of page
Ara
Yazarın fotoğrafınuray çalışkan

Siz hiç Çan'ı duydunuz mu?

Güncelleme tarihi: 26 May 2021

Memleket neresidir aslında? Doğduğumuz yere tutkumuz ne kadardır? Anılar mı bizi bağlar bir coğrafyaya, bölgeye? Büyüdüğümüz topraklar mı çeker bizi geçmişe acaba?

- Anne daha çok var mı?

Oğlumun meraklı sesi bölüyor düşüncelerimi!

- Bir saat kadar kaldı canım oğlum! Uyu biraz ya da memleketimizin manzaralarını seyret istersen! Marmara bölgesinin en güzel en yeşil alanına giriş yapmış bulunuyoruz!

Bunu söylerken ben de öyle heyecanlıyım ki aslında! 2 saat önce sevinçle çıkmıştık yola, yaşadığımız şehirden. Neredeyse tam 1 yıldır gelmiyoruz bu bölgeye. Anne ve babamı çok özledim! Onları görmek için can atıyorum. Bu şehirlerarası seyahat yasağı da epey korkutmuş ve germişti de beni; ya gidemezsem diye. Neyse ki yasal izin almayı başararak çıkabilmiştik on günlük seyahatimize! Hadi bakalım memlekete…

Yol tek şeride düştüğünde etrafımızdaki bağ ve bahçeler artıyor, kuşların ve cır cır böceklerinin sesi belirginleşiyor, kokular tatlılaşıyor, manzara güzelleşiyor.

Ve Biga’dayız, Çan tabelasını takip ediyoruz. Yarım saatlik bir mesafemiz kaldı. Ormanlar büyüyüp ağaçlar yeşilleniyor. Biga-Çan arasındaki yol manzaralarını oldum olası severim. Çam, meşe, kayın ve gürgen ağaçlarından oluşan koyu yeşil görüntü enfes! Nefes alan muhteşem bir coğrafya! Akdeniz ve Karadeniz ikliminin hâkim olduğu şahane bir karma! (Göçmen Kızı kitabında, 1989 yılındaki girişimizden çok çok farklı bir giriş hissi olsa gerek)

Ve işte giriş tabelasını da görüyoruz nihayetinde!

Seramiğin ve termalin şehri! Çan!

32 yıl önceki halinden eser yok. Değişmiş, gelişmiş ve modernleşmiş yeni haliyle bana kendini daha çok sevdiriyor.

Bilerek uzatıyorum eve gidiş yolunu. Sokaklarında dolanıyorum uzun uzun. Özlem gideriyorum kendimce. Minicik çarşısındaki iki-üç caddeyi de geçince bitiyor sevimli turum. Evin yolunu tutuyorum şimdi. Dik yokuştan yukarı süzülürken arkaya oğluma bakıyorum; o da çok heyecanlı. Sonra onun hemen yanı başındaki hediye paketlerine ilişiyor gözlerim. Ahhh neler neler almışım memleket kokulu canım anne ve babacığıma! Tatlılar, şekerler, baklavalar, çikolatalar... Önümüz bayram ya hani! Kolonyası da eksik olmasın, çiçeği de ardından babama söz verdiğim kutlama için şampanyası da! Anneler günü ile birleşince bu kavuşma, daha neler neler sığdırmışım ikramlara...

Yılda bir gelince böyle oluyor sanırım, çılgına dönüyor insan! Sevgisini, özlemini nasıl anlatacağını şaşırıyor sevdiklerine ve memleketine! E bir yerden başlamak gerekir sonuçta! Korna sesi ile aşağı inen babamın boynuna sarılıyorum önce, sonra güzel anneme. İkisinin de kokusu sarıp sarmalıyor beni! Cennetin, huzurun ta kendisi!

Merdivenleri çıkarken arka bahçedeki özen ve temizlik çekiyor dikkatimi! Ahh nasıl da tertipli ve düzenli! Elbette meyve ağaçlarını ve gülleri de çok seviyorum ama daha çok onlara dokunan tecrübeli, sevgi dolu elleri!

Ve o ellerden bir çiftini, o gün hamur açarken görmek, sonra da pişen o ekmeği dumanı üstünde, koklayarak yemek paha biçilmez bir an benim için. Yaşadığım ender, güzel anlardan!

Ekmek elimde, salon penceresinden küçük kasabamıza bakıyorum sonra. Bu kadar güzel görünmesi bahardan mı diyorum, yoksa nefes alan iki muhteşem insan sayesinde mi… Belki de kırmızı kiremitli çatısı olan şu renk renk boyalı evlerin arasındaki bol ağaç ve yeşilliktir onu böylesine zarif gösteren. Kim bilebilirdi ki; yıllar önce geldiğim bu şehri böylesine çok sevebileceğimi.

Ertesi gün, sabah uyanıp mis kokulu nevresimlerden başımı kaldırınca vişne ağacımızın beyaz çiçeklerle bezenmiş halini görüyorum.

‘Ne güzel bir manzara ne iç açıcı bir günaydın bahçenin kraliçesi. Karşınızda reverans yapasım geliyor!’ diyorum mırıldanarak. Sonra da gülümseyerek o günkü kitap siparişlerimi hazırlıyorum, kimseler uyanmadan.

Bugün yapmak istediğim hem kitaplarımdan sipariş veren okurlarımı, dostlarımı ziyaret etmek hem de halk pazarını dolaşmak. Ve başarmak için istemek yeterli. Önce, uzun süredir sağlık çalışanı olarak savaşın aynı tarafında mücadele ettiğimiz Çevre eczanesinin sahibi güzel ablam İlkay Hanıma uğrayıp kitabımı teslim ediyorum ve hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.

Sonra ise kargo ile şehirler arası siparişleri de gönderince Çan Halk Pazarı sıradaki durağımız. Güzelim Çanakkale’min domatesiii… Ne çok severim o görüntüyü ve tadı. Bol sulu ve lezzetli. Mutlaka denenmeli. Kapalı Pazar yerinin düzeni ve temizliği şahane. Hele girişteki o boydan boya Atamın resmine ne demeli? Kesinlikle çok etkileyici! Her geçişte selam vermeli!

Her yarım saatte bir hoparlörlerden yapılan bayram tebriği ve kadir gecesi kutlamalarının anonsunu da dinledikten sonra biraz da olsa eski yüzler görmüş ve memleket havası almış olarak dönüyoruz eve. Biraz arka bahçeyi dolaşıyoruz oğlumla. Hatta daha ileriye gidip bahçe duvarına çıkıp oturuyoruz. Batan güneşe ve baba evine sırtımızı dönüp yeni çiçek açmış ayva ağacının altında sohbet ediyoruz.

Ve belki yıllar sonra baktığımda gülümseyeceğim bir hatıra fotoğrafı çekiniyoruz birlikte. Hem de aynı yüz ifadesiyle; mutlu ve huzurlu!

Annemin o tatlı sesine dönüyoruz sonra. Aman Allahım! Annem, elinde bir leğen dolusu hamur ve tepsi ile geliyor. Babam ise çoktan küçük bir odun ateşi yakmış. Tabi ya bugün Kadir gecesi! Bizde adettir bugün ve arefe günü buranın deyimiyle gödek pişirilir. Diğer memleketimin (Bulgaristan) adıyla çörek ya da farklı yörelerin kullanımıyla pişi, hamur kızarması, gulaç, cızlama… Adı farklı olsa da tadı aynı, kokusu aynı, hissettirdikleri aynı…

Çocukluğumuzun vazgeçilmez bir parçası, eşsiz nostaljik anısı! Annem elinde yuvarlayıp atıyor odun ateşinde kızmış yağa, ben çevirip pişiriyorum. İtinayla genişçe tepsiye alıyorum sonra.

Benim çok keyif aldığım ve kimseye kaptırmadığım bir iş bu. Burada, ailemin yanında bulunduğumda, zevkle yaptığım ve mutlu olduğum bu anı elbette mıh gibi kazıyorum aklıma!

Biter mi hiç bayram hazırlıkları? Sırada kendi bahçemizin asmasından toplanan yaprakla sarma zamanı. Annemle birlikte yapmaktan hoşlandığım bir başka anne-kız hatırası bu yaprak sarması. Anneciğimin özenle hazırladığı içi, tek tek dantel misali yaprakların üzerine döküp ustaca kıvırmamız bence sanat eseri.

Hazır yemeklerden gidiyorken sırada yine bu bölgeye özgü özellikle bahar aylarının vazgeçilmez lezzeti var. Tabi ki oğlak çevirme! Yalnız pandemi şartlarından dolayı çevirmeciler kapalı olunca iş başa düşüyor ve fırında mükemmel lezzette, muhteşem görünümde bir yemek çıkıyor anneciğimin ellerinden.

Böyle efsane yemeklerin yendiği bir akşamın gecesinde elbette mutlu uyuyorum ve ertesi gün minik bir şehir turu var aklımda. Dükkanların olduğu merkezdeki ana caddeyi yürüyüp geçiyorum. Bu coğrafyayı besleyen Kocabaş Çayı’nı tarihteki adıyla Granikos’u görmek istiyorum. Karabigada’dan Marmara’ya dökülen bu bereketli su kütlesini izlerken martılar eşlik ediyor bana. Hatta biri resmen önümde dans ediyor.

Bıraktığımdan daha da güzelleşmiş bu manzara! Görüntüyü bozan ve hiç beğenmediğim tek şey şu koca beyaz bina. Ne kadar da yakışıksız olmuş güzelim Çan’a!

Köprünün hemen bitiminde Çan’daki tek termal otel, ilçemize fazla olduğunu söyleyenler olsa da bence çok yerinde; şık ve görkemli.

Hele yanındaki eski adıyla İnönü Park yeni adıyla Termal Parktan mor çiçeklerin, kırmızı güllerin arasından görüntüsü efsane.

Parkın kamelyaları ve bahçesi bahara yakışır şekilde; rengarenk, çiçekli ama aslında amfi tiyatrosu kapıyor bütün işi.

Ne sene sonu gösterileri, tiyatrolar ve konserlerle büyülemişti bizleri. Şimdi de bekliyoruz yenilerini.

Küçük ilçelerde tüm resmi işler hızlı çalışır. Bekleme olmadan kolay ulaşıp sonuca bağlanılır. Böyle güzel ilçelerden olan canım memleketim Çan’ın yeni kaymakamlık binası temiz ve şık olduğu kadar eminim başarılı işlere de imza atıyordur.

Bu beklenti ve düşüncelerle tekrar şehir merkezine yürüyorum. Gece yıldızlarının nasıl parladığını merak ederek geçiyorum ortadaki büyük sembolün yanından.

Ve bol ağaçlı, bol gölgelikli Sevgi yolunu yürüyorum. Üzerinde daha çok gençlerin uğrak yeri olan kafelerin olduğu bu cadde yaz ayları için kurtarıcı bir serinlikte.

Oradan sola dönüp çocukluğumun, gençliğimin geçtiği, koca 7 yılımı verdiğim, sevgili okulum Çan İbrahim Bodur Anadolu Lisesi’ne geliyorum. Umudum, öğretmenlerimden bazılarını ya da hiç olmazsa idarecileri görebilmek! Maalesef okul kapalı ve bahçe kapısı kocaman demir zincirlerle kilitli. Bu epey üzüyor beni. Yaşadığımız nasıl bir pandemi?

Oysa ne hatıralar barındırıyor bu görüntü? Zamanın akıcı, kaygan ve geri alınamaz halini düşünüp bizi dönüştürerek ilerlemesine hayret ediyorum. Parça parça gelen görüntüler yok olmuş gibi. Yoksa tam tersine evrende sabitlenen bilgiler şeklinde mi kalıyor? Aklım almıyor bir türlü. Daha dün şuradaki okulun bahçe duvarının dibinde oturmuş sınav hazırlığı yapıyordum ya da birkaç saniye önce sabah töreninden sonra Afitap öğretmenimizin önünden saç, tırnak ve ayakkabı kontrolü yapılarak yürüyorduk. Hepsi birer film karesi gibi!

Duygusallığım üzerimde, okuldan eve gidiş yolumun istikametinde olan başka bir cadde; Barış Yolu. Sevgi Yolunu aratmayacak güzellikte ve serinlikte.

Yürüyüp sonuna geldiğimde şehrin tam ortasına konulmuş güzel bir tabela görüyorum.

Yoluma devam ettiğimde Menderes Parkı’na geliyorum. Şehrin tam merkezinde bir kahvehane?

Neyse ki zamanla bir yanı çocuk parkı olarak düzenlenmiş ve işlevselliği arttırılmış. Bir köşesindeki çeşme ve motifleri çekiyor dikkatimi. Satın alma sulara benzer tadı olan ve şehrin her yerinde bulunan bu tatlı su çeşmeleri ilçenin karakteristik özelliklerinden.

Dileyen herkes kana kana içebilir, isteyense şişelerle evlerine götürebilir. Kesildiklerini hiç görmedim. Çeşme suları kesilir ama bu tatlı sular kesilmez.

Çanımızın aziz şehitleri anıtının önünden geçerek

Atatürk meydanındaki sergi ve yine kocaman çeşmesini seyrediyorum.

Ramazan’da iftardan sahura açık olan minik stantların kurulduğu bu meydan, bu sene epey sessiz; her şey ve herkes gibi. Kaybolup giden, içe çekilip derinleşen ruhumuz gibi sükûnet içinde tekrar renklenip eğleneceği anı bekliyor. Ve ilçedeki belki en sevdiğim alan, Atamın bulunduğu bu güzel ortam.

Seni hep seviyor ve anıyor olacağız Atam!

Eve yorgun ve mutlu yürüyorum. Hatta tam eve gelmeden karşı tepeden görüntüsüne bakıyorum baba evimin ve memleketimin.

Aslında bir ilçe burası. Ama merkezden uzaklaşıp yükseklere çıktıkça, seyrekleştikçe evler ve belki de yeşillendikçe, nasıl da köye benziyor. Nasıl da güzelleşiyor!

Üç yıl önce geldiğimde de aynı duyguyu hissetmiş ve çok sevmiştim baharda burayı ve şimdi benzer bir ruh hali ile dolaşıyorum.

Biraz daha yukarılara yürüyüp uzaktan şehrin bu görüntüsünü görmesem asıl geçim ve iş kaynağı olan Çanakkale Kalebodur fabrikasını, Çan Linyit İşletmelerini ve termik santrallerini az daha unutuyordum. İki bacasından da garip bir duman çıkan yerin fabrika olduğunu anlamak zor değil. Hemen ilerisindeki kahverengi çukurun ise kömür ocağı olduğunu da... Çok uzaklardaki gaz bulutunun termik santralden kaynaklandığını da...

Bu çok hoşlanmadığım ama yaşam için gerekli olan manzaradan kurtulup hemen evin arka tarafında yetişen kızılcık, kuşburnu ve böğürtlenlerin yanında alıyorum soluğu. Bülbül ve kuş cıvıltıları dinlendiriyor dimağımı. Ve baharda çiçek açmış halini izlemek bir başka keyifli hissettiriyor.

Kaloriferli, lüks dairelerde, kapalı sitelerde oturanlara olan özencim böylelikle sona eriyor. Pandemi ve yasaklar bize tüm değerlerimizi hatırlatıyor.

Kır papatyaları arasında yürüyüp her ağaçtan bol bol erik topladığım sabah ve akşam yürüyüşlerimin sonunda, sevimli şehrimize karşı bir keyif kahvesi içmek tarifi zor bir mutluluk.

Kahve sonrası uzanıp camdaki manzaranın yanı sıra koltukta oturan güzelliği ve sevgiyi izlemek beni mest ediyor.


Asıl bunu tarif etmek zor işte! Ruhumun, gönlümün, beynimin çiçek açtığını, kelebeklerin uçuştuğunu hissedebiliyorum.

Ertesi günkü Bayram sabahı fotoğrafı ile taçlandırıyorum bu sonsuz mutluluğu! Varlıklarına, nefes aldıklarına şükrettiğim hayatımın en değerlileri ile gülümseyerek baktığımız telefon ekranı, benim için bu anı kaydediyor. Hala durup durup baktığım bu görüntü bana zenginliğimi hatırlatmaya yetiyor. Memleketimi, Çan’ı, daha doğrusu 8 yaşımdan sonra memleket edindiğim yeri anlatayım diye çıktım yola, onunla birlikte ailemi, baba evimi de es geçemedim. Zira memleketi memleket yapan oradaki sevdiklerimizdir. Bizleri büyütüp hayatımızın her anında destek verenlerdir. Onlar nerdeyse memleket orasıdır bana göre. Bu yüzden çok sevdiğim yemyeşil ilçemin yanı sıra anne ve babamın, bonus olarak da oğlumun fotoğrafı ile veda edip başka rotalarda görüşmek dileğiyle diyorum….


Son Yazılar

Hepsini Gör

2 Comments


bilsec
May 26, 2021

Ne güzel anlatmışsınız.. çok şirin bir yer.. 😉

Like
dr.nuraycaliskan
dr.nuraycaliskan
May 26, 2021
Replying to

Çok teşekkür ederim ☺️

Like
bottom of page