Kıtır kıtır, yumuşacık, bembeyaz karlara bastıkça kaybolup giden sadece botlarım değildi; ruhum da kalbim de derinlere iniyor, taa çocukluğuma ulaşıyordu. Hani şu ne yaşamış olursak olalım, mutlu hissettiren döneme dokunuyordu. Ne çok kar yağardı o zamanlar...
Kara bata çıka, yuvarlana yuvarlana giderdik okula. Sönmüş maşinganın belki ısıtır ümidiyle yanında giyinip bembeyaz bir yolculuktan sonra sınıfımıza ulaştığımızda sobanın yanında eldivenlerimizi, montlarımızı, botlarımızı kurutma çabası... Aah ah...
Yine de çok güzeldi ve hala çok güzel mevsimlerden, kış!
Her mevsimi ayrı ayrı severim de en çok kışın huzur bulurum ben. Dört mevsimin kraliçesi gibi gelir bana bu güzellik. Bembeyaz gelinlik ne de zarif durur dağlarında; ince ince işlenmiş dantel misali yukarıdan aşağıya...
İşte böyle beyaz örtü kapladığında yeryüzünü, içim kıpır kıpır olur, duramam buralarda, bir fırsat yaratıp daha yakından görmeliyim diye düşünürüm. Bu içgüdü ile düşüyorum yine yollara... İlk hedefim Kartepe!
Bu dağ, Marmara bölgesinin en yüksek ikinci zirvesi. Kocaeli'ye bağlı Maşukiye Beldesi'nden ulaşım sağlanan bu yer, bana da en çok 1,5 saat uzaklıkta.
Öyleyse bu güzelim doğa harikasına doğru heyecanla yol alalım mı? Sapanca ve Maşukiye'den geçerken daha çok ilkbahar ve yaz aylarında tercih edilen alabalık tesisleri, piknik alanları ve ziplin merkezlerini görüyorum. Özellikle İstanbulluların kahvaltı için akın ettiği bu bölgede, benim seyretmekten keyif aldığım bir yer var ki bir kaç kare fotoğraf almadan geçmek istemiyorum. Duruşları ve renkleri çok tatlı görünen bu bungalov köyü, her mevsim farklı güzellikte olsa da karlı halini ilk kez görüyorum.
Hikayeden fırlamış gibi görünen üçgen şeklindeki bu bungalovlar hayal dünyasına sürüklüyor beni.
Düşler aleminden çıkamadan dağ yolunu yukarıya doğru, kıvrıla kıvrıla çıkmaya başlıyorum. Manzaranın genişlediği ve yükseldiği yerlerde kar üzerinde piknik yapmak en keyifli aktivitelerden.
Kamp sandalyesini atıp sucuk ekmek yemek de ayrı bir zevk tabii.
Sapanca Gölü’nün tam olarak görüldüğü bu eşsiz deneyim, karşıki dağların ve İzmit’in şehir görüntüsüyle birleşince güzelliği katbekat artıyor. Hele de güneş ışınları aydınlatıyorsa bu beyaz kartpostalı, işte o zaman gözlerimizin kamaşması kaçınılmaz! Ancak parlak ışınlardan mı manzaranın güzelliğinden mi onu tam kestiremiyorum...
Nihayet en yüksek noktaya ulaştığımızda buradaki tek ve yegane otel karşılıyor beni: The Green Park Otel bu alanda rakipsiz olmanın keyfini çıkarıyor her sene. Ben de defalarca konakladığım bu tesisi çok beğeniyorum. Özellikle sıcak su havuzunu en çok severim. Kar manzarası eşliğinde suyun bedenimi sardığını hissederek yüzmek paha biçilmez! Ama Pandemi dolayısıyla bu alanın kapalı oluşu şaşırtmıyor beni. Otelin restoran ve lobisi de hizmet vermiyor bu sene.
Ben de her sene yaptığım gibi otelin kayak kiralama alanını kullanarak geçiriyorum ayağıma kayakları. Yıllardır her sene birkaç kez deneyimlediğim bu sporu çok seviyorum. Tek hedefim düşmeden pisti tamamlamak olunca temkini elden bırakmıyorum tabii. Ancak artık biraz daha risk alıp kar sapanından slaloma geçme zamanı. Biraz biraz bunu denemeye çalışsam da oğlumla gideceğimiz Uludağ'a bırakıyorum asıl çalışmayı.
Yeni yağmış, yumuşacık karın üzerinde parlak ve sıcak güneş ışınları eşliğinde süzülmek tarifsiz huzurlu bir his. Hele kolay pisten vazgeçip orta zorluktaki Geyik Alanı'na çıkıp, tenhalaşmış bu zirveden aşağıya inmeden önce bütün evreni kucaklayan o masalsı görüntü beni büyülüyor.
Ufak ufak birkaç kar tanesi de konunca dilimin ucuna sevinçten coşmuş olabilirim.
Böylesi keyifli günü, elimde kahvemle sıcacık sobanın yanında tamamlarken, gördüğüm o beyaz manzara eşliğinde, üç gün sonra maceraya başka bir dağ rotası ile devam edeceğimizi bilmek dinmeyen bir kalp çarpıntısı oluşturuyor bedenimde.
Ağır ağır dağın kıvrımlı, dar, asfalt yolunu tırmanırken anne-oğul çok heyecanlıyız. Muhteşem orman ve kar manzaraları eşlik ediyor bu heyecanımıza. Bitmek bilmeyen yolculuğumuzun sona ermesine az kalıyor nihayet. Ve bizi bekleyen sürprizler için kalbimiz ağzımızda. Her sene geldiğimiz ve en çok sevdiğimiz aynı otelden yaptırmıştık rezervasyonumuzu. Telesiyeji de olan bu otel, Uludağ'daki 1. Bölgenin en güzel alanında.
Beni ise belki de en çok heyecanlandıran Kartepe’de yapamadığım, kapalı sıcak havuzunda, tenimi okşayan su damlalarının keyfini sürerken buharlaşmış camdan dışarıdaki karı ve soğuğu izlemek olacak. Bu hayalle daha da coşuyor içim. Oğlumsa kartopu ve kayak için sabırsızlanıyor daha çok. Ve nihayet ulaştığımız Kervansaray otelimizde işlemlerimizi bitirip odamıza yerleşiyoruz.
Havanın sisli ve karlı oluşu kayaktan vazgeçiriyor bizi. Peki ya oyun oynamaktan? Kartopu oynamaktan ne vazgeçirebilir bizi? Dışarı çıkar çıkmaz yerlere yatıp yuvarlanan oğlumu kimse bu oyun keyfinden alamaz.
Ve bir erkek annesi iseniz bundan daha fazlasına hazır olmalısınız. Vücudumun her yerine gelen kartopları yetmez, üzerime koşup beni devirmeye çalışan evlatla karda güreş yapmamız da bir başka keyifli.
Beyaza bulanmış dört bir yanımızla, benim dizimin boyunu geçen kar ringinde güreşmek herkesin harcı değil! Biraz cesaret, biraz da azim ister. Belki biraz da çocuk ruhu!
Gerçi çocukluğumuzu hatırlatan sevda kokulu, özlem içerikli bu sahneyi herkes sever ve heyecanla atar kendini bu beyaz örtünün içine. Öyle sanıyorum ki hepimiz karı ve beyazı seviyoruz; bu huzurlu ortamı...
Kartopu, güreş ve savaş oyunumuz bitince biraz ormana doğru yürüyoruz.
Bir yandan kaybolma dürtüsünü yanımda taşırken bir yandan geriye bakıp geldiğimiz yolu iyice ezberliyorum. Ormandaki sessizlik veyahut rüzgârla savrulan çam ağaçlarının dallarından düşen kar sesi ürpertiyor içimi. Şimdi bir kurt ya da boz ayı çıkacak hissi veriyor. Bu duyguyla yere uzanıp gökyüzüne uzanan karlı dalların görüntüsünü izliyoruz birkaç zaman.
Sohbet edip gülüşüyoruz oğlumla. Ve daha fazla risk almayıp koşar adım dönüyoruz açık alana.
Sırada telesiyejle yukarıya çıkıp yine odun ateşi başında sıcak çikolata içmek var.
Ah en sevdiklerimizden değil mi bu çikolata? Hele oğlum bayılır. Bir an önce soğusun diye üfleme çabası görülmeye değer.
O gün ellerimiz ıslanan eldivenlerden uyuşuncaya ve yüzümüz soğuktan yanıncaya kadar oynuyoruz oğlumla. En nihayetinde odamıza gelip sıcak duşun altına girdiğimde yaşadığımız anın dünyalara bedel olduğunu bir kez daha düşünüyorum.
Leziz bir akşam yemeğinden sonra rahat bir uykunun planını yaparken sıcak bir geceyi hayal etmemiştik doğrusu. Sabaha kadar Marmara’nın en yüksek dağında, -10 derecelerde, cam açık uyumak, hatta sıcaktan uyuyamamak da ayrı bir facia. Gerçekten ilginç bir durum. Hatırladıkça gülümsüyorum.
Ama ertesi günkü macera çok daha fazla.
Öyle şanslıyız ki çok ender görülen parlak, açık, güneşli bir günü yakalıyoruz Uludağ’da. Ayağımızda kayaklar şarkılar, espiriler eşliğinde çıkıyoruz yukarıya.
Manzaramız efsane. Bembeyaz çam ağaçlarını yukarıdan seyrederken Bursa'yı da görebilmek heyecanlandırıyor beni.
Ne muhteşemsin kış, ne muhteşemsin dağ! Hele bir de kar'ına kavuşunca ayrı bir güzelsin. Aslında karı-koca lafındaki karı kelimesi de buradan gelir. Dağlar, üzerinde kar olunca ısınır ve güvende hissedermiş. Karı onu örter, okşar ve bütünlermiş. Tıpkı eşlerde olduğu gibi. Ne güzel benzetme. Bir Dağ'ın Kar'ı olmak...
Gelelim bize, herhangi bir ders almadan, üç yaşında ayağına takılan kayaklara ayak uydurmak zorunda kalan oğlumun zamanla yarışır hale gelmesini görmek beni gururlandırıyor. İşte ben de ağır aksak yetişiyorum ona. Her ne kadar onun 'Geride kalıyorsun!' söylemlerine maruz kalsam da gizli bir keyif alıyorum bundan. Ona yetişmeye çalışmak bir de şu slalom denemeleri epey yoruyor beni. Çocuklardaki enerji tavan. Yorulmak kelimesi lügâtlarında yok adeta.
Bir kaç gün önceki Kartepe'yi düşünüyorum sonra. Buranın oraya göre avantajı, çok daha fazla tesis ve pistlerinin olmasının yanı sıra gerek konaklama gerek kiralama ücretlerinin daha düşük olması ve her konuda çok fazla seçeneğin bulunması.
Biz de bunu fırsat bilip saatlerce, aralıksızca kayıyoruz. Anne-oğul herhangi bir kaza ya da düşme yaşamadan tamamladığımız bu şahane günü de anılarımızı eklerken hem mutlu hem huzurlu hissediyorum.
O gece hiç yapmadığım bir şey yapıp gün ışığında kalabalık olan alanları karanlıkta görmek için çıkıyorum dışarıya. Neon ışıkları altında şahane bir manzara karşılıyor beni.
Gündüzki curcunanın sükûnete dönüşmesi. Hele o ortada kalmış iki tane yalnız çam ağacı, çok romantik görünüyor bana.
Tam odaya dönecekken dışardaki odun ateşi çekiyor dikkatimi. Buz gibi soğuk gecede ne güzel aydınlatıp ısıtıyor karanlığı.
Duygusal manzaralar hep bunlar.
Sıcağı hiç hissetmediğimiz, kıpırtısız uyuduğumuz o gecenin sabahında elimde mis gibi çayım son bir kez dağı ve karı izliyorum.
Çocukça şımarabildiğim, kahkahalarla güldüğüm canım oğlumla çok sevdiğim kış mevsiminin beyaz sayfalarını dolduruyoruz böylece... Hatıralarda kar taneleri, kahkaha sesleri ve beyaz rengi...
Hani derler ya "İki karpuz bir koltuğa sığmaz" siz Maşallah bir koltuğa bir çok karpuzu başarılı bir şekilde sığdırıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz iyi bir anne, bir bakıyorsunuz Doktor, bir bakıyorsunuz Gezgin, bir bakıyorsunuz fotoğrafçı, bir bakıyorsunuz sporcu, bir bakıyorsunuz aşçı, bir bakıyorsunuz yazar.... Hızınız ve enerjiniz muhteşem.
Yolunuz hep açık, enerjiniz sonsuz olsun.
İleride oğlunla dönüp baktığınızda harika anılar biriktirdiğinizi göreceksiniz.. Bu anları Instagram’dan anbean takip etmiştim ve bayılmıştım! Kar manzarası eşliğinde sıcak çikolata :) Benim için de mevsimlerin kraliçesi sonbahardır fakat kışı getirdiği için de seviyor olabilirim :)) emeğine sağlık yine harika yazmışsın! 💐
Merhaba kıymetli Nuray hanım,öncelikle çalışmalarınızın arasına bu kadar güzel, yerinde, düzenli seyahat planları yapıp bir çok uğraşla birlikte bunları sırasıyla gerçekleştiriyor olabildiğiniz için sizi kutluyorum, seyahat yazınıza gelince yaşadığınız o anların, anıların heyecanı ile birlikte anlaşılır,özendirici,akıcı, net ifadelerle ve çok güzel fotoğraflarla bize yansıtmanız harika, tercihe gelince kayak sporu ile ilgili olanlar için, Kartepe,deki konaklama tesisinin tek olması, Kocaeli ve İstanbul,a yakınlığından dolayı çok insan yoğunluğu olması, Uludağ,daki yeterince barınma yerlerinin ve kayak pistlerinin var olmasından dolayı tabiki öncelikli tercih * ULUDAĞ * olmalı.
Kıymetli Nuray hanım yaşadığınız heyecanları bizlerede yaşattığınız için sizi tekrar kutluyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum 🙏🙏🙏👏👏👏
Anlatım fotoğraflar harika kendimi mekanın gezinin içinde hissettim...Bencede kesinlikle Uludağ ... Tebrik ederim
Yazınız, tasvirleriniz ve fotoğraflar muhteşem. Kış tatili arzularımızı fazlasıyla depreştirdiniz. Elinize yüreğinize sağlık..👌🏻👍🏻👏🏻