top of page
Ara
Yazarın fotoğrafınuray çalışkan

Çanakkale'nin doyulmaz ASSOS'u

O sarı tabelayı geçip, eğri büğrü, Arnavut kaldırımlı dik yokuşlu yolları dikkatlice çıkıyoruz en yakın yol arkadaşımla.


Çıktıkça güzelleşen, enginleşen manzaraya hayranlık duyarken hedefimize biraz daha yaklaşmanın heyecanı sarıyor oğlumla ikimizi...

- Ne kadar kaldı anne?

- Az kaldı oğlum; aslında buralarda bir yerlerde olmalı. Belki şu sokağın ucunda... derken bile gözümü o muazzam manzaradan ayıramıyorum. Ilıman bir Akdeniz ikliminin hakim olduğu bu eşsiz güzellikteki yerde, binlerce yıl öncesine yolculuk yapıyorum şu an! Muhteşem bir tablo; ne güzel bir uçurum, ne güzel bir dağ ve deniz kaynaşması... diye düşünürken yine haritanın yardımına rağmen bir türlü bulamadığım otelimizi sormakta fayda var deyip, ay yüzlü bir Anadolu kadının önünde park ediyorum. Edindiğim tarif üzerine, iki yanı hediyelik eşya, magnet ve yöreye ait kekik, bal, baharat satan tezgâhlarla bezenmiş köyün içinde yavaşça sürüyorum Kırmızıyı.


Dedikleri köşeden sola dönünce, içindeki serinliği ve huzuru merak ettiğim Taş Konağın önünde buluyorum kendimi.


Var olan tarihî bina mı restore edildi, yoksa yeni mi yapıldı bilmiyorum ancak merak uyandırdığı kesin! Odaların ferahlığı ve temizliği ile mest olduktan sonra yine çok merak ettiğimiz başka bir yerin tarifini alıyoruz bu sevimli taş han butik otel sahibinden.



Çocukluğumdan beri yıllarca bu civara gelmiş olmama rağmen Athena Tapınağını hiç görmemiş olmam, büyük bir kayıp! Neredeyse 2400 yıllık tarihî eseri görmek için, bunca yıl beklemiş olmam enteresan. Ama nihayetinde o gün, bugün. O taş sokakları yürüyerek çıkıyoruz bu sefer oğlumla, otantik hediyelikleri inceleyerek... Yukarı çıktıkça rüzgârın şiddeti de artıyor. Geçiş noktasından biletimizi alıp içeri girdiğimizde ise bambaşka bir dünya karşılıyor bizi. Binlerce yıl ayakta kalmayı başarmış bu antik kalıntının yanı sıra, uca yaklaştıkça gördüğüm manzara karşısında büyüleniyorum.


Şiddetli rüzgârın da etkisiyle kulaklarım uğulduyor, başım dönüyor resmen. Bir zamanlar bu noktadan kimler Midilli'yi seyrederken aşk sözcükleri fısıldadı birbirine, kimler sevdasını bu görüntü karşısında itiraf etti? Kimler kızdı, bağırdı? Kimler gönül aldı ahenkli cümlelerle? Neler yaşandı, neler konuşuldu, neler hissedildi tam bu noktada? Aynı manzaraya bakıyorum işte; kulaklarımda rüzgârın getirdiği binlerce yıllık fısıltılar, itiraflar, açıklamalar, isyanlar, inkârlar... Havada asılı kalan tüm konuşmalar... Bunları dinleyip havayı derin derin içime çekerken uçuveriyor şapkam rüzgârdan etkilenip. Oğlumla birlikte koşuyoruz peşinden. Konduğu yerden alıp başımı kaldırdığımda ise o muazzam sütunlar karşılaşıyor beni.


Zamana inat, rüzgâra inat, güneşe asi duruşuyla dimdik ayakta duran... Sıcak taşa dokunup yılları hissetmek istiyorum. Biraz da Athena’yı düşünüyorum sonra. Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası; Athena. Zeus’un ve Metis'in kızı; Kır tanrıçası.. Atina gibi Assos'un da koruyucusu. Ve adına yapılan, binlerce yıldır da ayakta kalmayı başarmış, kentin en yüksek noktasındaki, Ege denizini kuşbakışı seyreden bu Tapınak! Burada duruyor olmak bile nefes kesici, tarihte yolculuk gibi.. Manzara, sütunlar ve rüzgâr... Alıp götürüyor beni...



Her yeri inceleyip her noktasına dokunduktan sonra oğlumla da bir hatıra fotoğraf alıp ayrılıyoruz bu güzelim yerden.


Çünkü şehrin binlerce yıl önce, denize kadar uzanan kısmında, antik tiyatro ve antik liman var daha görmek istediğim. Defalarca yanından geçip gittiğim o tiyatro, 'aman sadece taş kalıntı' dediğim, o deniz manzaralı muhteşem merdivenlere ilk kez şimdi oturacağım.. Meğerse ne çok ötelemişim bazı güzellikleri. Burnumuzun ucundaymış da görmemişim. Belki de biraz yaş almak gerekiyor, azıcık tecrübe kazanmak, bazı mutlulukların farkına varmak için. Keyif aldığımız müzikler bile değişirken zamanla neden değişmesin güzelliklere karşı farkındalığımız!

Antik tiyatro girişinin önüne geliyorum bu düşüncelerle. Ancak kapı kilitli. Meğerse az önce ayrıldığımız Athena Tapınağından iniliyormuş buraya. Hah! Olur mu öyle şey? Oğlum inmiyor arabadan. Ben de tekrar geri dönmek istemiyorum. Geriye tek bir yol kalıyor; demir kapıyı tırmanmak! Yapar mıyım? Yapamaz mıyım hiç ya? Üzerimde cicili biçili, rengarenk, askılı, uzun elbise ile iki metreden daha yüksek olan demir yığınına bir tırmanışım oluyor ki... Hatırladıkça beni her zaman gülümsetecek olan... Yoldan geçen arabalar, kim bilir neler düşünüyordur hakkımda? Hah, umurumda sanki! Ve son bir sıçrama ile içerdeyim işte. O çok merak ettiğim taş merdivenleri tırmanıyorum mu adım adım? Oturup sahneye baktığımda yine o muhteşem deniz manzarasını görüyor muyum? Yıllarca burada ne oyunlar sergilendi, ne replikler, tiyatrolar, konserler oldu, tam benim oturduğum yerde kim oturup neyi alkışladı diye düşünüyor muyum? Evet. O zaman isteyen istediğini düşünebilir hakkımda. Nasılsa ben dileğime kavuşmuş oluyorum!


Seyrettiğim efsane güzellik ve hissettiğim o yoğun muazzam enerji ile aynı bakışlara maruz kalarak tekrar kapıyı tırmanıp geri atlıyorum; yüzümde sevimli bir tebessümle...

Bundan sonrası biraz macera sporu gibi. Her an düşecekmiş gibi hissettiğim uçurumun kenarında, denize doğru araba kullanmak, hayatımı birkaç saniyeliğine de olsa gözden geçirmeme sebep oluyor...

Kırmızıyı park edip Antik Liman'ın yine Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında salınıyoruz yavaş yavaş.


Şöyle biraz dolaştıktan sonra önce enfes bir sofra ile ödüllendirmek istiyoruz kendimizi. E bu kadar güzel manzaralar karşısında, bu denli tarih kokarken ortalık, yanımda can yoldaşım da varken parlatalım bir kadeh.


Mavi sandalye, beyaz örtü, yanı başımda deniz, sofrada en sevdiğim mezeler, güneş hafiften batarken gökyüzü kızıla çalmakta... Mutluluğu çok uzaklarda aramak, beyhude! İşte tam da şu an yanı başımda, içimde...

Sonra da muhteşem ambiyansı olan bu tarihî şehirden mi, yoksa anasonun o tatlı kokusundan mı bilinmez başım dönerek dolaşıyoruz limanı. Uzaktan daha bir güzel görünüyor bu minik yer.

Sahi dondurması da meşhur Assos'un deyip tadına bakıyoruz elbette.


Zevkle yalayıp yuttuğumuz bu tatlıdan sonra akşam otele dönüp tüm gördüklerimi gözden geçiriyorum keyifle. Çok sürmüyor tabi bu güzelim taş evde uykuya teslim olmam.

Ertesi gün Assos'un çok sevdiğim Kadırga Koyu'na gidiyoruz. Ve tıpkı bıraktığım gibi tertemiz. Ayağımı sokuyorum yavaşça.


Buz gibi ama pırıl pırıl. Çakıl taşlarını da seviyorum buranın; renk renk, şekil şekil … Eve götürmelik en güzel hatıra bunlar oluyor elbette.

Denizin, güneşin ve çakıl taşlarının tadını çıkarttığımız, beni çocukluğuma götüren bu tatlı günün akşam yemeği ise çok daha heyecan verici.

Üzüm bağlarının arasında, derme çatma bir restoranda, toprak kapta yayık ayranımı içerken yine şahane bir gün batımı sahne alıyor karşımda.


Tam da antik köyün ruhundan etkilenmişken bu görüntüyle katlanıyor yine duygularım. Ahh ah! Düşünmemek elde değil; kimler neler hissetti binlerce yıldır, tam burada güneşi batırırken?



Ertesi gün dünyanın en önemli filozoflarından Aristo‘nun yaşadığı ve kendisinin de heykelinin bulunduğu bu güzel kasabadan ayrılırken hüzünleniyorum da biraz.


Platon’un ünlü eseri Devlette anlattığı ideal devlet yönetimini uygulama hevesiyle, Atina’daki Felsefe okulunda tanıştığı Aristo'yu, yönettiği şehre Assos'a davet eder Hermenias. Üç yıl birlikte hem dostluk hem fikir paylaşımı yaptıktan sonra, Büyük İskender'e öğretmenlik yapmak için Pellaya giden Aristo’nun ardından Persler tarafından çarmıha gerilerek öldürüşü gelir aklıma...

Bu buhranlı havayı dağıtıp şahane manzaraları, efsane denizi, dolu dolu tarihi ile bu şehri geride bırakırken yeni rotalara doğru yelken açıyoruz canım oğlumla...


Küçükkuyu - Assos arasındaki kampta yaşadığımız manzaraları düşünüyorum biraz da. Ne ilginç bir deneyimdi; denize karşı, dalga sesine uyanmak, çadırın fermuarını güneşin ilk ışınlarına açmak... Ah bambaşka bir maceraydı orası...



Assos'u sanırım yazmakla bitiremeyeceğim. Daha Sivrice koyundan, Sokak Ağzından bahsetmedim bile... Hem ne kadar anlatsam da az; denizin tadına doyamadığım bu şahane tarihî kenti...

Her sene mutlaka uğradığım ve uğrayacağım bir yersin Assos, seneye görüşmek üzere...



873 görüntüleme3 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

3 Comments


Sevdiye Şen
Sevdiye Şen
Oct 02, 2020

Gezgin bir kuzen motive yüklü bir bayan 👍👏👏👏 harika bir yazı ✍️

Like

hicrankaymaz
hicrankaymaz
Aug 19, 2020

Yine sürükleyici tadında bir yazı okudum ❤️Emeğinize sağlık 🧿

Like

selcandikmen82
Aug 19, 2020

Yine şiirsel ve etkileyici bir anlatımla Assos'u çok güzel anlatmışşınız. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. ❤❤❤

Like
bottom of page